Milli Katma Değeri Arttırmak
Söze ünlü iktisat profesörü Steve Hanke’nin “iktisadi bir tartışmada söylenenlerin %90’ı ya yanlıştır ya da konuyla ilgili değildir” cümlesi ile başlayalım.
Katma değer bir ürünün satış fiyatından maliyetini çıktığımız zaman kalan bakiyedir. Bu bakiye - yani katma değer - , vergi (devlet), kâr (ortaklar), faiz (bankalar), kira (hizmet tedarikçileri), ücret (çalışanlar) bekleyenler arasında bölüşülür.
Eğer satış yurtdışına yapılıyor ise yani ihracat ise katma değer kavramı daha önemli bir kavrama dönüşür : Milli Katma Değer. Önemli çünkü Milli Katma Değer arttıkça milli gelirimiz de artar. Bu yüzden ülke olarak en önemli hedefimiz milli katma değeri arttırmak olmalı. 2023 hedefimiz sadece brüt ciroya dayalı değil milli katma değere dayalı bir hedef olmalı. Yani kendi yarattığımız kendi ürettiğimiz değerler üzerine odaklanmalıyız. İthalatını yaptığımız ürünler mümkün olduğu kadar içeride alternatifini yaratmaya yani ithalatı azaltıp yerli üretimi arttırmaya ve yerli üretimin ihracatına odaklanmalıyız.
Peki katma değeri nasıl artırabiliriz?
ÖTV gibi zorunlu vergileri bir kenara bırakırsak, maliyet ile satış fiyatı arasındaki oran yükseldikçe katma değer artar. Bu oran doğal olarak iki şekilde yükselir : ya maliyetleri düşürerek veya satış fiyatını arttırarak.
Maliyetler nasıl düşer?
Temel mantıkla verimlilik artarsa maliyetler düşer. O zaman anahtar kelimemiz verimlilik. Türkiye’de verimlilik nasıl diye baktığımız zaman bu konuda karnemiz kötü. Hem hizmet sektöründe hem de fabrikalarımızda ortalama verimlilik %40’lar civarında. Ana neden mühendisliğe, planlamaya ve en önemlisi sisteme önem vermememiz. Verimsiz çalışan ve bunu kabullenmiş bir ülkeyiz. Peki verimsiz çalıştığımız halde maliyetlerimiz nasıl bu kadar düşük. Çünkü ucuz iş gücü ile maliyetlerimizi dengelemeye çalışıyoruz.
Peki verimlilik Dünya’da nasıl?
Almanya’nın öncülük ettiği Endüstri 4.0’ın ana hedefi verimliliği arttırarak maliyetleri düşürmek. Somutlaştırırsak; karanlık yani insansız fabrikalar ile iş gücü maliyetlerini neredeyse sıfırlamak. Tüm fabrikanın robotlarla tam bir otomasyon içinde 24 saat kesintisiz olarak yürümesi. Arka tarafta güçlü bir planlama ve yazılım yani sağlam bir mühendislik ile erken uyarı sistemlerin oluşturulması ve %100’lere varan verimlilik ile çalışan fabrikalar yaratmak. Bunu başarma noktasında iyi örnekler yarattılar ve daha da iyi olma yolunda hızla ilerliyorlar.
Ülkemizde yatırım yapan veya ihracat yaptığımız birçok ülke Endüstri 4.0 yatırımları ile 2030’lara kadar üretim maliyetlerini bizden daha aşağıya çekmeyi hedefliyor. Bu demek oluyor ki ülke olarak yıllardır ihracat anlamında en büyük avantajımız olan maliyet avantajını iş gücünün pahalı olduğu Avrupa ülkelerine bile kaybetmek üzereyiz. Güzide birkaç şirketimizi saymaz isek endüstri 4.0’a çok uzağız. Endüstri 2.5’tayız diyebiliriz. Büyük çoğunlukta henüz sistemleşmeyi tamamlayamamış, robotik teknolojiden uzak bir endüstrimiz var. Hiçbir şey için geç sayılmaz ama şu anki düşünce yapımızda her şey için çok geç. Ülke olarak yeni bir bakış açısına ve vizyona ihtiyacımız var.
Endüstri 4.0’ı hem devlet hem özel sektör hem de üniversitelerimiz daha iyi anlamalı ve özümsemeli. Bu konuda neler yapılması gerektiği konusunda sektörel ve faal gruplar veya sanayi kümeleri kurulmalı veya kurulma faaliyetlerine hız verilmeli. Masrafları düşürerek değil verimliliği arttırarak maliyetleri düşürmenin yolları birlikte aranmalı. ERP’nin yani sistemin önemi daha iyi anlatılmalı mümkünse tüm işletmeler için zorunlu hale getirilmeli.
Satış fiyatını nasıl arttırırız?
En basit satış kurallarından biri; bir ürünü işlenmemiş hammadde olarak satarsanız 1br, işlenmiş ürün olarak satarsanız 2br, işin içine tasarım veya yüksek teknolojide koyarsanız 5br, eğer ürününüzü markalaştırabilirseniz 10br’e satabilirsiniz. Bu katsayılar tamamen örnek. Gerçekte katsayılar bunun çok üzerinde.
İşlenmiş ürün ve markalaşma konusunda en beğendiğim örneklerden biri, Türk fındığını alıp tüm dünyaya “Dünyanın en iyi fındığından üretiyoruz” diye reklam yaparak satan hepimizin bildiği ve soframızdan eksik etmediğimiz İtalyan fındık ezmesi. Beş liralık hammaddeyi bizden alıp yirmi liraya tekrar bize satabiliyor.
Katma değerli ürün konusundaki en etkili örneklere kendi sektörümüzden SAP ve MICROSOFT’u verebiliriz. Türk firmalarının SAP’a ödediği yıllık güncelleme bedelinin RUSYA’ya ihracatımız kadar olduğunu düşünüldüğünde katma değerin önemini daha iyi anlarız sanırım. Tabi diğer taraftan bu kadar büyük bir katma değerin nasıl yaratıldığı ve arkasındaki milliyetçilik, hem devlet hem özel sektör için incelenmesi ve örnek alınması gereken muazzam bir başarı.
İtalya’ya Fındık, Rusya’ya Domates ihraç etmek, turizm gelirlerini arttırmak ve tekstilde en büyük fason üretici ülkelerden biri olmak güzel tabiiki ama 2023 hedeflerine bu tip bir ihracat yapısı ile ulaşmak veya on sene sonra G20’nin içinde kalabilmek imkansız. G20 içinde yüksek teknoloji üretimi ve ihracatı en az olan ülkeyiz. Son verilere göre toplam ihracatımızın %2,6’sı. Bu şekilde yarışta tutunabilmek için inovasyona, teknolojiye, argeye, sisteme, mühendisliğe ve markalaşmaya önem vermemiz gerektiğini bilmemiz lazım. Milli katma değerimizin büyüklüğü kadar güçlü olduğumuzu unutmamalıyız.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli değerlerden biri olan Sakıp Sabancı katma değer konusunu şöyle özetliyor;
“Başarıya ulaşmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Babamın zamanında pamuğu çuvala doldurmak, gün içinde daha çok pamuğu çuvala doldurmak başarı idi. Tarladan toplanıp çuvala basılan pamuğu, yabancı gemiye kadar taşıyıp rıhtımda satmak daha büyük başarı sayıldı. Derken birileri basit bir makine ile (çırçır makinesi) pamuğun içindeki çekirdeği ayırdı. Bunlara fabrikatör denildi. Fabrikatör olmak büyük başarı sayıldı. Bir başkası ayrılan çekirdeği iki cendere arasından geçirip yağım çıkardı. Başarılı yağ fabrikatörü oldu. Derken, pamuğu iplik yapan başarılı sayıldı, iplikten bez dokuyan başarılı sayıldı. Bezi İtalya’ya gönderip boyatan başarılı sayıldı, İtalya'da boyanan bezi Türkiye'de boyamayı başaran madalya aldı. Bugün, geri kalmış ülkelerde bunlar, hala yapılıyor. Bugün, bunlar dünya ölçüsünde başarı sayılmıyor. Dünya ölçüsünde başarı, en iyi kumaşı dokumak da değil. En iyi kumaştan en iyi giysiyi yapabilmek de değil. Başarı, en iyi kumaşı, en iyi çizime göre giysi haline getirip, buna bir marka takarak, çok yüksek bir katma değer yaratmak. Dünya pazarında bu giysi markası ile başa güreşmek... Şimdi artık başarının ölçüsü, dünya ölçüşü.”
Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki ticaret özellikle dış siyaset ile çok fazla bağlantılı. Siyasi ilişkilerinizin koptuğu bir ülke ile ticari ilişki kurmanız neredeyse imkansız hale gelir. Dolayısıyla daha ayakları yere basan ve barışçıl bir dış siyasete her zaman ihtiyaç var. “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi her durumda ihtiyacımız olan bir ilke.
Erkan Ahtagil
Genel Müdür
PRODA Araştırma Geliştirme ve Yazılım Ltd. Şti.